Son günlerde ABD medyasında, İsrail ve İran arasındaki gerilimin yeniden tırmanabileceğine dair çeşitli yorumlar ve analizler ön plana çıkıyor. Bu çarpıcı gelişmeler, Doğu Orta ve Batı'nın jeopolitik dengeleri açısından son derece kritik bir dönüm noktasını temsil ediyor. Uzmanlar, dört ana emarenin bu savaşın yeniden başlama olasılığını düşünebileceğimizi gösterdiğini belirtiyor. Bu emareler, iki ülkedeki iç dinamikler ve uluslararası baskılar ışığında değerlendiriliyor. 2021 yılından bu yana devam eden gerginlik, şu an bir kez daha kızışma sinyalleri veriyor.
İran, uzun zamandır nükleer programına dair yaptığı açıklamalarla gündemdeki yerini koruyor. ABD’nin eski başkanı Donald Trump’ın İran ile yapılan nükleer anlaşmadan çekilmesi ve yeni yaptırımlar, Tahran’ın nükleer silah geliştirme çabalarını artırdığına dair iddialara neden oldu. Bu doğrultuda, İran yönetimi, uluslararası arenada baskı altında kalmasıyla birlikte, nükleer faaliyetlerini genişletme kararı aldı. Uzmanlar, bu durumun İsrail için büyük bir güvenlik tehdidi oluşturduğunu belirtiyor. Şayet İran, nükleer silah üretiminde önemli mesafe kat ederse, İsrail’in kendisini koruma adına yeni bir askeri harekat yapması kaçınılmaz hale gelebilir.
İsrail ve İran, iç siyasi dinamikleri ile de savaşa yönelik hazırlıklarını şekillendiriyor. İsrail’deki hükümet, son seçimlerden sonra güç kazanmış olan sağcı partiler tarafından yönlendiriliyor. Bu durum, İsrail’in güvenlik politikasını daha agresif bir hale getirme eğilimi gösteriyor. Öte yandan, İran'da da siyasi iktidar değişiklikleri ve toplumun tepkileri, gelecekteki çatışma ihtimallerini artırmakta. İran’daki dini liderlerin, iç tehditler karşısında dış düşmanları hedef alma stratejisi, savaşın muhtemel patlak vermesine zemin hazırlayabilir. Hem İran hem de İsrail’deki bu siyasi atmosfer, gerilimlerin artması için bir fırsat penceresi oluşturuyor.
ABD, Bölge Üzerindeki Etkisini Kaybeder mi?
Üçüncü emare ise ABD’nin Orta Doğu’daki etkisinin azalmasıyla bağlantılı olarak ortaya çıkıyor. ABD’nin bölgedeki askeri varlığı uzun yıllardır tartışma konusu olmuş durumda. Trump yönetiminin Ortadoğu’daki çekilme politikaları, İran ve İsrail arasındaki savaşı doğrudan etkileyebilir. ABD’nin aldığı askeri ve diplomatik önlemler, iki ülke arasındaki gerilimi artıracak ölçüde güçlü olmayabilir. Dolayısıyla İran, ABD’nin bölgedeki askeri gücünün zayıfladığını düşünerek daha cesur adımlar atabilir. Bu durum, İsrail’in endişelerini daha da artırmakta ve savaş ihtimalini artıracak faktörlerden biri olarak öne çıkmakta.
Dört numaralı emare olarak ise bölgedeki terör gruplarının etkinliğini gösterebiliriz. Iran’ın bölgedeki terör örgütleriyle olan bağlantısı ve destek verme potansiyeli, İsrail için büyük bir tehdit oluşturuyor. Hezbollah ve diğer milis grupların etkinliği, İran’ın İsrail’e karşı yürütmek istediği savaşta kullanılabilecek bir başka boyut olarak karşımıza çıkıyor. İran, bu grupları daha fazla destekleyerek, kendi kontrolü altındaki bir savaş alanı yaratma çabası içinde olabilir. Her iki ülke arasında yaşanan gerginlikleri artıracak bu durum, savaşın yeniden dolaylı yollarla başlamasına neden olabilir.
Tüm bu emareler, uluslararası arenada dikkatli bir şekilde izlenmesi gereken durumları ortaya çıkarıyor. Dolayısıyla, bir savaşın patlak vermesi, yalnızca iki ülke arasındaki anlaşmazlıkların değil; aynı zamanda uluslararası güçlerin bu duruma müdahale etmesiyle de şekillenebilir. Akıllarda 'Bir savaş daha ne kadar uzakta?' sorusu yankılanırken, her iki ülkenin de alacağı adımlar, bölgedeki barışın korunmasını doğrudan etkileyecektir. Global güç dinamikleri ve jeopolitik çıkarlar, bu çatışmanın seyrinde belirleyici rol oynayabilir. ABD basınında yer alan bu haberler, anlaşmazlıkların daha da derinleşmeye başladığını gözler önüne seriyor ve tıpkı geçmişte olduğu gibi yeni bir çatışmanın eşiğinde olup olmadığımızı sorgulamamıza neden oluyor.