ABD, son yıllarda politik ve sosyal açıdan büyük bir belirsizlik ve kutuplaşma yaşamaktadır. Toplumsal zıtlaşmaların derinleşmesi ve siyasi dialog eksikliğinin artması, bazı uzmanların dikkatini bu ülkenin gelecekteki istikrarı konusuna yönlendirdi. Ünlü bir siyaset bilimcinin yaptığı açıklama, her bireyi kaygılandıracak boyutlara ulaştı. İlgili akademisyenin ‘İç Savaş: Yeniden Doğuş’ isimli çalışmasında, Amerika Birleşik Devletleri’nin yeniden bir iç savaş senaryosuna doğru sürüklenebileceğine dair tarihler verildi. Peki, bu tahminlerin arka planı nedir?
Son yıllarda ABD, protestolar, siyasi çatışmalar ve sosyal medya üzerinden yayılan sahte haberlerle dolu bir ortama ev sahipliği yapıyor. Sırasında, 2020’deki başkanlık seçimleri, toplum içinde derin yaralar açtı. Seçim sonrası yaşanan olaylar, nadir görülmüş düzeyde bir kutuplaşmayı beraberinde getirdi. Ülke genelinde insanlar, kendi görüşlerini savunmak için sokaklara döküldü ve bu durum, her geçen gün daha fazla gerginliğe yol açtı. Söz konusu siyaset bilimci de bu gidişatın, tarihi bir dönemeç olduğuna dikkat çekiyor.
Bahsedilen siyaset bilimci, tarihi olayları inceleyerek, toplumların yeniden çatışırken, geçmişteki benzer olaylardan nasıl dersler çıkarabileceklerini irdeledi. Kendisi, özellikle toplumdaki ayrışmanın derinleşmesi ve güven ortamının kaybolması sonucunda, çatışmaların kaçınılmaz olabileceğini öne sürdü. Bu çerçevede, geçmişte yaşanan iç savaşlar sonucunda yaşanan toplumsal ve siyasal değişimleri analiz eden bilimci, günümüz ABD’sinde de benzer bir durumun ortaya çıkabileceğini savundu.
Bu süreçte, belirttiği tarihsel örnekler arasında, 1861-1865 yılları arasında gerçekleşen Amerikan İç Savaşı’nı ve daha yakın dönemde yaşanan çeşitli toplumsal olayları örnek göstererek, toplumların göz ardı edilen gerilimlerinin ne denli büyük felaketlere yol açabileceğini açıkladı. Uzman, abd’nin bu süreci yönetememesi durumunda, 2030 yılına kadar bir iç savaş riskinin söz konusu olabileceğini vurguladı.
Bir iç savaşın yalnızca askeri bir çatışma anlamına gelmediğini belirten uzman, siyasi, sosyal ve ekonomik krizlerin de aynı derecede zararlı sonuçlar doğurabileceği konusunda uyarılarda bulundu. Ülke içindeki sosyal medyanın rolü, genç neslin bu çatışmalara olan tutumunu, yalnızca paylaşım ve eleştirilerin değil, aynı zamanda gerçek eylem haline gelmesi riskini artırdığına dikkat çekildi. Bu durum, sosyal çatışmaları daha da körükleme potansiyeli taşıyor. Bilimci, bu sürecin kesinlikle göz ardı edilmemesi gerektiğini, aksi halde daha fazla can kaybı ve toplumsal yıkımlarla sonuçlanabileceğini belirtti.
Özellikle kifayetsiz kalacak bir hükümet ve sosyal medyanın etkisiyle, bireylerin topluluk oluşturma ve bu bağlamda direniş sergileme potansiyeline sahip olduğunu düşündüren akademisyen, bu ve benzeri faktörlerin ABD’nin geleceği üzerinde ne denli yıkıcı etkileri olabileceğini vurguladı. Bu bağlamda uzman, siyasi elitlerin ve toplumun bu bilinçle hareket etmesi gerektiğini önerdi.
Son söz olarak, analizinin sadece bir uyarı niteliği taşıdığını, herkesin yapıcı bir sosyal diyalog ve barış içinde yaşamaya yönelik adımlar atması gerektiğinin altını çizen siyaset bilimci, toplumумы her bireyinin bu uyarılar ışığında üzerine düşeni yapmasının önemini vurguladı. Aksine, toplumların bölünmesi ve çatışma ortamının artması, ABD'yi kabusa döndürebilen bir sürecin başlangıcını işaret ediyor.
Bütün bu sebepler doğrultusunda, insanların meydana gelen sosyal kargaşalara ve siyasal çatışmalara karşı duyarlılık göstermesi gerektiğidir. Geçmişteki hatalardan ders çıkararak, toplumun dayanışma içinde hareket etmesini sağlayacak politikaların geliştirilmesine ihtiyaç olduğu da bir gerçek! Önümüzdeki yıllarda, toplumsal huzur ve sosyal dayanışmanın güçlendirilmesi, ABD'nin içinde bulunduğu karmaşık ortamı yönetebilmesi açısından çok önemli olacaktır.